Bölüm-3

Emin adımlarla tren istasyonun karşısındaki restorana doğru yürüyordu.
Sabahları 3.2 € ya güzel bir kahvaltı tabağı ve sınırsız kahve verdiklerini biliyordu.”Eğer şansım varsa cam kenarında bir yer bulurum” diye düşündü.Kafenin önüne geldiğinde saatine baktı.Saat 9 u 5 geçiyordu.”Trajik” dedi ve içeriye girdi.

Burası 2 katlı eski bir restorandı.Tren istasyonun tam karşısında olmakla birlikte ,hemen yanında Mur nehri uzanıyordu.Güzel bir barı vardı.Fakat akşamları gençler tarafından pek tercih edilmezdi.Restoranının menüsü hoştu,şehrin en büyük pizzaları burada yapılıyordu.Birkaç defa denemiş olmasına karşın,şimdiye kadar tek başına bunlardan bir tanesini bile bitirebilmiş değildi.

Şanslıydı.Cam kenarındaki masalardan biri boştu ve oraya oturdu.Çok beklemeden gelen garsona siparişini verdi ve beklemeye başladı.Siparişini beklerken,iki masa ilerisinde oturan yaşlı adam dikkatini çekti.Takım elbisesi,kravatı ve traşlı yüzüyle,sabahın bu erken saatlerinde siyah beyaz filmlerden çıkmış bir beyefendiyi andırıyordu.Bir süre onu seyretti,kahvaltısını çoktan bitirmiş gözüküyordu,önündeki gazetelere göz gezdiriyordu ve sakince kahvesini yudumluyordu.

Kahvaltısı gelmişti.İki tane sıcak sammeln,jambon,peynir,tereyağı marmelat ve kahveden oluşan tabağına büyük bir iştahla atıldı.İlk ekmeğe,önce terayağını sürdü içine jambonları yerleştirdi sonra bunları büyük bir afiyetle midesine indirdi.Kahvesinde bir yudum aldı,doygunluğun verdiği mutlukla ikinci ekmeğinin üzerine kalan tereyağını yavaşca sürmeye başladı,üzerine marmelatı ekledi büyük bir ısırık aldı tabağına geri bıraktı.Hafifçe soluklandı,başladığı işleri bitirmekte ne kadar kararlı olduğunu düşündü,ve yarım kalan ekmeği daha fazla bekletmeden yedi.Kahvesinden biraz daha içtikten sonra peynirini dişlemeye başladı.Onuda bitirdi,kalan kahvesini sonuna kadar içti ve yeni bir tane istedi.

Kahvesini beklerken çantasından yanında getirdiği dergilerden birini çıkardı.Aslında canı bir şey okumak istemiyordu,bu yüzden montunun cebindeki müzik çalara uzandı,kulaklıkları kulağına geçirdikten sonra müziği açtı ve sayfaları yavaşca çevirmeye başladı.Bir ara gözü tanıdık bir yüze denk geldi.ATV da maç yorumcusu olan Elisabeth Auer ile bir röportaj yapılmıştı.Hemen onu okumaya başladı.Röportajın ilk sayfasının sonuna geldiğin de kararını çoktan vermişti.Elisabeth,"mükemmel kadını" temsil ediyordu.Çünkü,hem seksiydi hemde futbol dan anlıyordu.Röportajın kalanını okumak için arka sayfayı çevirdiğince röportajın bitmiş olduğunu,yani sadece 1 sayfa ile sınırlı olduğunu farkettiğinde, şaşkına döndü.Devlet gibi bir kadına Avusturya gibi süper medeni bir ülkede! yapılan bu haksızlığa bir anlam veremedi.

İkinci kahvesi geldiği sırada hala dergiden gözlerini alamamıştı.Kahvesini getiren garsona teşekkür etti.Kahvesinden küçük bir yudum aldı ve kaldığı yerden dergiyi karıştırmaya devam etti. Şimdi,turistik olduğunu düşündüğü bir şehirle ile ilgili, bir tanıtım yazısına bakıyordu.İlk paragrafı bitirdiğinde,gözü şehrin fotoğraflarına doğru kaydı bu sırada kulaklarında Ümit Besen'in en sevdiği parçası çınlamaya başladı ve farkında olmadan kendi doğduğu şehir aklına geldi.