1

Bir şeyi anlatmak için 1000 kelime kullanmak yerine aslında istediklerinizi 100 kelime ile ifade edebilirsiniz.Ve aynı etkiye hatta daha fazlasını yaratmanız mümkün.Bu tamamen insanın iletişim kurma kabiliyetine duyduğu güvenle ilgili bir durum.Aynı zamanda doğal bir evrim.

Kurumlaşma Kültürü *

Toplumsal bağlamda kurumsallaşma, bir düşüncenin , ilkenin, kavramın ya da uygulamanın yerleşik konuma gelmesi, sürekliliğe kavuşması anlamını taşır.Bu alanlarda bir kurumsallaşmanın gerçekleşmesi,kurumsallaşmış olan’ın bundan böyle gelişmesini artık siyasal ya da bireysel dalgalanmalara göre değil fakat kendi iç dinamikleri hangi hedeflere yönelmeyi gerektiriyorsa, o hedefler yönünde devinmesini ifade eder.

Örneğin, bir toplumda hukuk devleti ilkesi kurumsallaşmışsa , bu o toplumda ve devlette artık her zaman her türlü hukuka aykırılığın üzerine gidileceği hukuk ve adalet ilkeleri doğrultusunda yaşamın bir toplumsal bilince dönüşmüş olduğu anlamını taşır.

Kültür sanat bağlamındaki kurumsallaşmalar için de bu düşünceler geçerlidir.Gerçi özellikle sanat söz konusu olduğunda ilk anda kurumsallaşmanın örneğin sanatsal uygulamaları zaman içersinde bir tür kemikleşme ya da kalıplaşma tehlikesiyle karşı karşıya bırakabileceği düşünülebilir.
Ancak sağlıklı bir kurumsallaşma , mutlak anlamda değişmezleri içeren/içermesi gereken bir konum değildir.Bir başka deyişle düşüncelerin doğal devingenliği ile kurumsallaşma ilkesi, birbirine ters düşmez. İlke , yolu gösteren rehberdir, yolun haritasıdır ; o yoldan nasıl gidileceğini toplumsal gereksinmeler doğrultusunda saptamanın ilkeye ters düşen bir yanı olamaz.Her kurumsallaşmada olduğu gibi , kültür ve sanat alanındaki kurumsallaşmalar açısından da asıl temel taşı niteliğindeki öğe , bir sürekliliğe yönelik inançtır.Çünkü kurumsallaşma , ancak zamanın akışı içerisinde , çoğu kez de örneğin tek bir kuşağın normal yaşama sürecini çok aşan bir zaman dilimi boyunca gerçekleşebilecek bir olgudur.

Bu bağlamda bir kurumun kurulması , önemlidir ama henüz kurumsallaşmanın kendisi değildir.Dahası ,bir kurumun salt kurulması , sonraki kurumsallaşmanın güvencesi bile sayılamaz.Çünkü böyle bir güvence , o kurumu oluşturanların ya da kuruma sonradan katılanların zamanla kurumu ne ölçüde kendilerinden-öte görebilecekleri , somut sonuçlarına belki kendi yaşam süreleri içerisinde tanık olamayacakları katkılarda bulunmaya ne ölçüde hazır olacakları ve belki hepsinden de ötesi, gerektiğinde kendilerini kurum yararına ne ölçüde geri çekebilecekleri gibi noktalardan bağımlıdır.

Ülkemizde çeşitli alanlarda yeterince kurumlaşılamadığından yakınılırken , yukarıdaki düşüncelerin göz önünde bulundurulmasının kesinlikle gerekli olduğuna inanıyorum.Uygar ülkelerde kurumlaşmaların tarihine bakıldığında göze çarpan ilk özellik , başarılı kurumlaşmaların temelinde hep Ben ve Kurum arasındaki çeşitli duyarlı dengeleri çok sağlıklı kurmuş bireylerin yattığıdır.
Eğer demokrasinin gerçekten iyi işlediği ülkelere ön yargısız bakılacak olursa , o ortamlarda politikacıların görevden ayrılmaya göreve gelmekten farklı saymadıkları , bu yüzden de çoğu kez görevlerinde büyüyerek ayrıldıkları görülür.

Demokrasiye gerçek anlamda kurumsallaştırabilecek bilinç , ancak böyle bir bilinç olabilir.Ve böylesi , yalnız demokrasi için değil ama bütün kurumlaşmalar için olmazsa olmaz niteliğinde koşul olan bir bilinçtir.

Ülkemizde temelleri nice umutlarla atılmış türlü kurumların , zaman içerisinde kurumlaşmanın eşiğinden adım bile atamadan son bulmalarının ya da yozlaşmalarının temelinde hep,
“Kurum olsun” diyen ama gerçek kurumlaşma ve onun koşul kıldığı bireysel özveriler, anonim kalacak katkılarda bulunmaya gönül indirmeler üzerinde düşünme gereğini duymayan kişilerin bulunduğunu söylemek , sanırım bir abartma olmayacaktır !


Ahmet Cemal (Bizi Yaşatanlar Öldürenler S57-59)

Bütün bu olanlar , bir idealin peşinde koşan ve makul olmaya çalışan insanlar için ne kadarda kırıcı.Bakalim bunun sonu daha nereye varacak.