Sil ANAP`i Yaz Yerine AKP

DP-AP cizgisi "klasik sag" i temsil ediyordu. ANAP ise "yeni sag" in devleti bir iktidar araci olarak cok özel alanlarda cok etkin bicimde kullanilirken devletten bagimsizligi ilan etmeye calisan bir akimin Türkiye acentasiydi. "Piyasa" nin durumuna göre hem devletin icinde hem devletin disinda görünerek güc merkezleri yaratmaya calisan bu cizgi, Türkiye gibi kökü otokratik gelenege sahip bir ülkeye bir darbe-darbe sonrasi döneminde uzaninca, ortaya cikan tablo vahim oldu. Rant paylasimindan toplumsal muhalefetin sindirilmesine, servetin korunmasindan propaganda araclarinin beslenmesine, hep devlete ihtiyac vardi.Ama bir yandan da , ayni alanda devleti dislayici bir söylem tutturulmustu.Evet , devlet hem ihtiyacti hem de bütünlüklü yapisiyla hedefe ulasmayi engelleyebilen "rantabl" olmayan bir yapiydi. Bir tehlikeli yola daha girildi, aslinda oyunun kurali uygulandi, o sözünü ettigimiz "cok özel" alanlar olusturulmaya baslandi.Hukuk kavrami rafa kaldirilarak yapilan tüm icraatlar, dayanaklarini bu alanlarda buluyorlardi iste.Rant ve servet dagitimi bu alanlardan yönetiliyordu."Mit raporu" olayiyla uclari göründükten sonra hemen geri cekilen kirli camasirlar da ayni anlayisin tozunu topragini tasiyordu.Hatta pek devlet yüzlü görünmeyen "prensler kusagi" bile ayni güzergahin bir araciydi.Geleneksel anlamiyla siyasi kadrolasmanin yaninda, bu "oyun" da devlet mekanizmasinin hücreler üzerinden örgütsüzlesmesine katkida bulundu.Sonuc devletin etkinligini yitirmesi olsa, belli kosullarla, arzu edilen bir durumun ortaya ciktigi bile söylenebilirdi. Ama sonuc, bazi hücrelerin birilerinin yararina güclenmesiydi....

Can Kozanoglu
Pop Cagi Atesi (1995) S:33-34



Hayatimda ilk defa bu aksam Erdogan'i ekranda görmek istiyorum.Ne olur cik ve bir seyler söyle, valla merak ediyorum.

Trapez*

"Saçma olduğunu bile bile aklından geçeni yapar mı bir insan? En tehlikeli insan tipidir bu yapacağı bir işi uğraşı yoksa. Öncelikle avcıdır bu tip. Dönemsel minimal obsesifliği onu avcı olmaya iter. Duygusaldır ama bunu belli etmez. Dışavuramaz düşüncelerini istese de. Çünkü güvenmez kendine ve eninde sonunda vazgeçeceğini bilir. Yalnızdır, yalnızlığını başkalarında arar. Destekçidir, kendisinin desteğe ihtiyacı olduğunun farkında değildir. İki geri bir ileridir. Ama onun da rüzgarı bi gün durulur"

 Trapez *
Ben Death Valley´ i ilk Ken Robinson´dan duydum. Sonra Planet Earth´ün 5.belgeseli “Deserts” izlerken yagmur oncesi ve sonrasi halini gördüm.Harikaydi !

In Hiding


It's been about three days now
Since I've been aground
No longer overwhelmed and it seems so simple now
It's funny when things change so much
It's all state of mind !


Saksilarinda olusan her  kuskuyu   daima  „bir bilenin“  akliyla  cözüp  sonrada her  sey yolundaymis  gibi davranan  insanlarin  olusturdugu  topluluga  „cemaat“ ya da „benim milletim“ denir.

Bölüm 9 - City on Fire



Her zaman oldugu gibi 2 ye kadar calismis ve biyolojik saatimi sabah 6 ya kurmustum.Ben uranusta dinlemeye cekilmisken bir anda neptün tarafindan gelen bir sarsintiyla uyandim.Kendimi toparlamam cok zaman almadi.Ilk önce bir isik gördüm sonra 2 elin bacaklarimi tutmaya calistigini farkettim.Hemen ayaklarimi geriye cekip ters bir parende atarak ondan kurtuldum ve pusuya yatip onu beklemeye basladim.Bu arada cevrede barikat kurmaya yarayan bir sey mi var mi diye bakinsamda hicbir sey bulamadim. Az sonra o el yine geldi ve beni yakalamaya calisti , her defasinda beni karga tulumba tutmaya calisiyor ama ben elinden kurtuluyordum.En sonunda bu cabalarin sonuc vermiyecegini ve direnisin sonsuza kadar devam edecegini anlayinca geri cekildi.En azindan ben öyle zannettim.Sonra o elin geldigi noktadan gelen isik kapandi ve bir anda icerideki hava sikismaya basladi. Ne yapmak istedigi hemen anladim. Iceriye annemin turbolarinin bastigi havanin cok daha fazlasini disaridan emerek ic basinci artirip hacim azalmasi ile beni sike sike disari cikartacakti.Seytanca bir plandi bu ama yinede doktorun zekasina saygi duydum, cünkü eleman fizige yabanci degildi. 

Disari ilk ciktigimda kendimde olmaman normaldi. Icerideki yetersiz oksiyen kanimdaki azot miktarini artirmis ve bu yüzden sarhos gibi olmustum.Güclü bir bünyeye sahip bir komandoydum ben ama, yinede kanimdaki oksiyen oraninin normal seviyeye cikmasi icin biraz zamana ihtiyacim vardi. Hatirliyorum kendime gelmeye calisiyordum ,bir yandan da „sap sap“ diye sesler geliyordu. Az sonra o seslerin benim götümden geldiginin farkina vardim.Tuttum tabi önce kendimi belki keserler bu iskenceyi diye. Fakat bu vatanini milletini herkesten daha cok sevdigini iddaa eden orospu cocuklari kesmediler iskenceyi.Aksine iskencenin siddetine artirdilar ve her defasinda bana daha sert ve daha seri olarak vurmaya devam ettiler. Ben icimden onlara “zulmün artsin“ diye haykirmak istedim, ama henüz dislerim cikmadigi icin sesimi cikaramadim.Bu yüzden fuck parmagimi gösterdim. Aralarindan biri benim her halde ajan,provakatör oldugumu zannetti ve en son öyle bir saplak gecirdi ki, kendimi "anam kemige degdi bu sefer" demekten alamadim. Bu son darbeden sonra  dayanacak gücüm kalmayarak aglamaya basladim. Bu arada aglarken beni gören var mi diye gözlerimi hafifce araladigimda, isgal kuvvetlerinin zafer cilginligi icerisinde olduklarina sahit oldum.Henüz isiga karsi duyarlilik kazanmamis olan göz kapaklarimin yanmasinida bahane ederek birazcik daha fazla zirlamaktan kendimi alamadim. 

 Sonra beni sarip sarmaladilar. Ben daha bu kumas pamuklu mu, polyester mi, tahris etmesin cildimi, sonra  bir de amazondan krem aratmayin bana diye düsünürken karanlik bir odaya daldik.Burasi bebek odasiydi.Burada ben ilk mitingimi yaptim.

Bölüm 8 - Zatōichi

Annemin gitmesi yillardir bekledigim firsati ayagima getirmisti.Eger yanindaki lavuklari saymazsak yalniz sayilirdik.

Sekstantimi yanima aldim, güverteye ciktim ve yildizlara bakarak hemen bir plan yapmaya koyuldum.Hesaplamalarima göre annemin gelmesi 5 saat, tuhafiyeciden aldigim ninjali vistanim ve hurdaci muharrem abiye yaptirdigim mincikamla pederin agzina sicmam 5 dk sürerdi.

 Hazirliklari tamamladim, salon kapisin arkasina yerlestim ve saldirmak icin en uygun zamani beklemeye basladim.Bu arada haliyle bizimkinin  arkadaslari ile olan sohbetine  kulak misafiri oldum.Peder  erken kafayi bulmus ve  yine benden bahsetmeye baslamisti. Icimden "bekle sen bekle  az sonra s..belani senin“diyordum. Ona göre dogumumda bir saibe varmis. Arkadaslarinda biri ona „ sike gibi bir sey“  mi dediler.O da “evet  hatir sikesi gibi bir sey„ dedi. Bizimki anlatmaya basladi . “Bunu cektiler böle gelmedi bi önce, sonra bir daha  cektiler sanki biraz geliyormus gibi oldu ama cikmadi. Sonra tabi cekmeye devam ettiler ama gelmiyor bu. Her defasinda  biraz cikiyor gibi oluyor, sonra firt diye iceri kaciyor .En sonunda bakti doktor olmiyacak bu is, gitti  vantuzla yüklendi  bizim kariya. Anca ondan sonra cikti kerata disari. Neyse  sonra baktik bu seferde aglamiyor,  vuruyorlar götüne ses yok, bir vuruyorlar 2 vuruyorlar  tik yok m..koyyim. Bu arada farkettim bunun eller yumru olmus, tek bir parmak disari cikmis resmen alayimiza hareket cekiyor pezevenk. Dayanamadim lan ben artik, verdim kamerayi hemsirenin tekine, allah ne verdiyse giristim buna. Bunun gözler  önce  bir acildi sonra bir basladi aglamaya ama nasil agliyor sanki haykiriyor, cildiriyor. Ertesi sabaha kadar susmadi.Diger bebekleride uyutmadigi icin  bunu baska bir odaya almislar. Kodugumun`un bas belasi olacagi  dogusundan belliydi"

"Ulan demek son girisen bu o..cocugumus" dedim mincikami sikarak. Arkam dönük oldugu o zaman kimin vurdugunu görememistim bir türlü.


 Ani degisiklikler istegi ve onlari kuvvet zoru ile gerceklestirmek düsüncesi, insanda cogu zaman bir hastalik gibi belirir, daha cok kafasinda güclenir.Yalniz su var ki, bu kafalar iyi düsünemezler.Sonunda bir sonuca varamaz.Cogu zamanda omuzlari üstünde kalmazlar. 

Drina Köprüsü s270 
Ivo Andric


Eger rte´nin annesi ingilizce bilseydi, muhtemelen oglunun ismini Licence to Kill koyardi. Bu arada nihayet Moby Dick´i okudum.

Das Muittin - Harun Kolcak Connection



Bilsem böyle olacagini belki 3 sene önce hic kosmaya baslamazdim.Dün aksam sol kulagimdaki tinnitus arttigi icin, müziksiz kosayim dedim.Hay kosmaz olaydim. Nereden cikti nasil cikti bilmiyorum (belkide endorphinin etkisiyle) ama kostugum sirada bir anda “ gir kanima “ diye mirildanmaya basladim.Bu arada emin degilim ama sanki hafiften kollarimida biraz normalden fazla havaya kaldirmis olabilirim.Ilk anda sarkinin kime ait oldugunu cikartamadim ama eve gelince haliyle söyleyeni buldum. Persil ve Soljenitsin´den sonra bu is daha nereye varacak diyordum ; ebesinin ...a  vardi.

Das Muittin - Soljenitsin Problem

1998 yazinda Candarli plajinda hemen hemen bütün üniversite ögrencileri yüzüklerin efendisini okurken, daha henüz liseye baslamamis bir genc Soljenitsin´den Kanser Kogusu´nu okuyordu.Cok sonralari Tünel Mühendisi olmak icin Teknik Üniversiteyi son senesinde birakip Avusturyaya giden bu artiz bir gün calistigi sirada defterinin kenarina artik bir gelenek haline gelmis „ Kont Adnan“ ismini yazmak yerine sebepsiz yere Soljenitsin yazivermisti. Daha önce yasamis oldugu Persil sikintisini icine Freud kacmiscasina cözen colombo, Soljenitsin konusundada elini cabuk tutmus ve hemen evi arayarak „bana Soljenitsini yollayin “ demisti. Kitaplar geldikten sonra, önce Ivan Denissonivic ´in bir gününü kilerde bio cöpün yaninda okuyan eleman, Gulag Takim Adalarini´da Murinsel´in üzerinde Ayran ve Adnan Senses esliginde tekrar bitirdikten sonra  defterinin kenarina  „Kont Adnan Forever“ yazmaya baslamisti.

Das Muittin - Persil File


Yani prensipte rüyalarimin her zaman Kate Upton veya adini bilmedigim  ( bir sekilde resimlerinden ya da videolarindan  tanidigim ) bayanlar tarafindan dönüsümlü olarak süslenmesini bende istiyorum ; ama yetistigim cevre sartlarini göz önünde bulundurunca, gecenin bir yarisi yataktan " Persil " diye firlamaminda bir sebebi var

That will teach you to give a f*** when it ain't your turn to give a f***

Hep özenmisimdir güzel küfür eden insanlara.Hatta bu yüzden Besiktas maclarini kapalidan izlemisligim vardir.Belki böylelerini rastlar, onlarla ayni atmosferi soluyup gözlem yaparim diye.Gördüm ben böylerini, hemde cogu zaman kiclarinin dibinden ayrilmadan 90 dk maci izlemek yerine onlari izledim.Notlar aldim, karsilastirmali analizler yaptim, cikan sonuclari rujla pecetelere yazip acik pencerelerden sonsuzluga ugurladim.Ama olmadi, bir türlü belli sinirlarin ötesine gecemedim.Aklim daha ilerisine müsade etmedi.Üzüldüm tabi, hatta bir seyi cok isteyip te basaramamanin garip buruklugunu su son dönemdeki „TC“ tartismalarina kadar icimde yasadim. Hayatimda bu aralar yeni bir sayfa acildi.Ne zaman onlardan birisini televizyonda görsem, tarihsellsiciligin sefaletine mahkum olmus acik toplum düsmanlarinin bile anlayabilecegi, özgürlükten ve halklarin kardesliginden yana mozaik seklindeki küfürleri arka arkaya sirayalabiliyorum. Altyapi saglam oldugu icin özgünlügüm haliyle kiskandirici boyutda.

"There is nothing wrong with your television set. Do not attempt to adjust the picture. We are controlling transmission. If we wish to make it louder, we will bring up the volume. If we wish to make it softer, we will tune it to a whisper. We will control the horizontal. We will control the vertical. We can roll the image, make it flutter. We can change the focus to a soft blur or sharpen it to crystal clarity. For the next hour, sit quietly and we will control all that you see and hear. We repeat: there is nothing wrong with your television set. You are about to participate in a great adventure. You are about to experience the awe and mystery which reaches from the inner mind to — The Outer Limits." - fucking beatiful

Bir İnsan Doğru Bir İş Yaptığını Anlayabilir mi?

´İnsan davranışının ahlaki açıdan değerlendirilmesinin temeli ise, ahlakın esasları olarak kabul edilen aksiyomlarla uyumluluktur ki, bir kişinin ahlaklı addettiği bir davranış, başka birtakım aksiyomları kabul edenlerce ahlaksızlık olarak görülebilir. Eskimolar arasında gelen misafire evsahibi eşini veya kızını takdim eder, reddetmek ise büyük ayıp addedilirdi. Halbuki Akdeniz kültürlerinde tam tersi varittir. Dolayısıyla, kendi kültüründe ahlâklı görülen bir eskimo, Akdeniz çevresinde ahlaksız addedilebilir. Ancak insan yanlıştan uzak durduğunu görebilir. Zira yanlış bir kez görüldü mü tanınır. Bu nedenle en azından yanlıştan uzak durmak veya en azından buna teşebbüs insana doğruya doğru pedal çevirdiği hissini vererek onu mutlu edebilir.

Ben de kendimi 11 Mayıs günü bu mutlu halde buldum: Türkiye 18. Uluslararası Petrol ve Doğalgaz Kongre ve Sergisi düzenleme kurulu beni katılımcılara bir konferans vermem için davet etmişti. Konferansım Akdeniz çevresinde enerji güvenliğiydi. Konferansım esnasında, bu konudaki önemli sorunlardan birinin politikacıların cehaleti olduğunu söyledim ve 19. yüzyılda dünyayı yönetenlerin günümüz politikacılarına nazaran daha bilgili ve görgülü kişiler olduğunu vurgulayarak Reform Kanunu’nu Britanya Parlamentosu’ndan geçiren Lord Russell’ı (büyük filozof Bertrand Russell’ın dedesi) bir örnek olarak verdim (mesela Avusturya’da gelmiş geçmiş en büyük jeolog Eduard Suess’ü üniversitenin itirazına rağmen profesör atayan büyük eğitim bakanı Kont Leo von Thun-Hohenstein’i de verebilirdim).

Bu sözlerim en ön sırada oturan bir AKP milletvekilini pek kızdırmış ki, yerime oturur oturmaz kendini takdim etmek ihtiyacını bile duymadan, beni zengin kollayıcılığı ile suçlayarak, demokrat bir insanın bunları nasıl söyleyebileceğini anlayamadığını ifade etti. Ben de kısaca demokrat olmadığımı söyledim. Onun üzerine vekil bey pek hiddetlenerek «o zaman sen faşistsin» dedi.
Kendisine bilimde demokrasinin yeri olmadığını, mesela bir nükleer santralda hareket eden nötronların parlamentolardaki oylamalardan en küçük bir şekilde etkilenmeden insanları öldürebileceklerini anlatmama da böylece imkân kalmadı. Akşam eve gelince, Oya, sevgili dostum ve deli doktorum Kerem Doksat‘ın, Atatürkçü Düşünce Derneği’nden bir zatın beni Türk düşmanı ilân ettiğini bildiren mesajını iletti. Bu zat benim Türkiye’de gördüğüm ahlak düşüklüğü üzerine yazımdan alıntılar yapmış, bunu da Sefa Kaplan‘ın yazdığı, yaşamımı anlatan kitapta ailemin kökeni ile ilgili olan sözlerimle ilintilendirerek, Avrupa sömürgecisi zihniyetine sahip bir Türk düşmanı mason olduğuma yormuş.

Kerem tabii bu zırvalıklara pek hiddetlenerek bu zata bir cevap oturtmuş. Kendisine teşekkür ederek, böyle saçma sapan şeylere kıymetli vaktini harcadığı için üzüldüğümü söyledim. Benim Atatürk’ün tanımladığı tipte bir Türk milliyetçisi olduğumu herhalde artık sağır sultan bile duymuştur. Ateist olduğum için de mason olmam zaten mümkün değildir. Halbuki bana saldıran zat tam tersini iddia ediyor, zira milletim hakkında, kaynaklarını da belirterek yaptığım tespitleri bir müfterinin iddiası sanıyor (ancak her masonu niçin otomatikman Türk düşmanı farz ettiğinin sebeplerini söylemiyor). Eleştiriyi ise hakaret sayıyor. Farkında değil ki ben milletimin olumsuz yanlarını belirterek bunların düzeltilmesi gerektiğini vurguluyorum. Sanırım bir bilim insanı ve üniversite öğretmeni olarak görevim de budur.

Burada vurgulamak istediğim Ankara’daki AKP vekili bey ile İstanbul’daki Atatürkçü Düşünce Derneği üyesinin düşünce şekillerindeki ortaklıktır: Her ikisi de ellerine geçen bir veriyi içeriğine yerleştirerek değerlendirmekten âcizler. Verinin kendi kafalarındaki şablona uyan parçalarını alarak, mevcut şablonlarını doğrulamaya çalışıyorlar. Halbuki yeni bilgi edinmek demek, bir insanın kafasındaki şablonu değiştirebilmesi demektir. Her ikisi de bundan âciz.

Ankara’daki vekil bey, politikacıların cehaletine yaptığım vurguya «ben İngiltere’de de okudum» diyerek karşı çıktıydı. Ama diplomanın bir insanı bilgisizlikten kurtarmaya yetmediğini öğrenememişti belli ki.

Işte Atatürk bizlere modern kafalar vermeye çalışırken aslında yapmak istediği, öğrenmeyi öğrenmemizi temin etmeye çalışmaktı. İşe bakın ki bunu ne Kemalizm karşıtı bir AKP üyesi ne de sözümona Kemalist bir derneğin üyesi anlayabiliyor. Bugün kurtulmamız gereken en büyük sıkıntı işte budur´

Celal Sengör  24.06.2011


Feynman´dan Din Üzerine

Bilim sayesinde ögrendiklerimi,alistigimiz anlamdaki din duygulari ile örtüstiremiyorum.Birbirlerine uymuyorlar.Bana öyle geliyor ki geleneksel din anlayisinda- Incil ve digerlerinde-ortaya atilan fikirler son derece sinirli.Bunlar dünyanin olaganüstü genisligini ve bu genisligin gerceklestirdigi zaman dilimini kavrayamamis fikirlerdir.Zaten bunun mümkün olmadigini da düsünüyorum.Cünkü alisildik din anlayisinda insana öyle cok, dünyanin geri kalaninaysa o kadar az önem veriliyor ki.Bana göre , bu fantastik derecede muhtesem evrenin,olaganüstü farkli zaman ve mekan boyutlarinin,sonsuz derecede farkli hayvanlarin,farkli bitkilerin, onlarin hareketlerini meydana getiren tüm bu atomlarin, yalnizca Tanri´nin insani iyi ile kötü arasinda secim yapmasini saglamasi icin- ki bu dinin bakis acisidir- yarattigi bir sinav olmasi cok zor.Sahne böyle bir oyun icin cok fazla büyük.Bu nedenle dinin cizilen resme tam olarak oturmadigi kanaatindeyim.

Mektuplariyla Feynman, s 551-552

Kara Murat

Sizi bilmiyorum ama benim aklima Belkis Akkale dinlerken hep Murat Belge geliyor.Yine bu sabah bir yandan Oy Eminemle cosup diger yandan gazete okurken, oradaki ünlülerin muhtesem evleri ile ilgili olan haber dikkatimi cekti.Ilk sirada Murat Belge,Hale Soygazi ciftinin evi vardi.Normalde baska birisinin evi olsa, mesela en azindan oturdugu ülkeye karsi elestirisel ama bunu namuslu bir cizgide yillardir sapmadan yapan birisi, muhtemelen evininin ihtisamina bakaraktan aklima su sözler gelirdi ; ´Bir gün Yilmaz hocalarda lokalde oturuyoruz, Namik abi nasil icmis...´ Ama yani burada  Rokoko Murattan bahsediyoruz.Durum böyle olunca haliyle insanin aklina baska bir sey geliyor.

Italikler:Cem Yilmaz

Edinburg Dükü


Bence sanatsal filmler izlemeyi birakmaliyim.Cünkü daha film bitmeden verilen mesaji anlamaya calismayi bir kenara birakip, kendi mesajimi yaratma ugrasi icerisine giriyorum.Mesela Haneke´nin Der Siebente Continent ni izledikten sonra , bir süreligine Londra´da yasayan, ve bazen sütlü 5 cayini icmek icin Budapesteye giden bir Ingiliz asilzadesi gibi davrandim.Hatta aynanin karsisina gecip, ellerim belimde en british aksanimla nasil daha güzel  ´how dare you´ diyebilirim diye provalar yaptim.Oysa hakkinda yazilanlara bakilirsa film  modern topluma elestiri yönelikli bir bakis acisina sahipmis.´Hayatin anlamsizligi, bireyin cirpinislari....

Lemmy Winehouse

2000 li yillarin basinda yeni gruplar tanimak ya da bildigim gruplar hakkinda daha fazla bilgi edinmek icin müzik dergileri alirdim.Metal müzik dinliyordum ve aldigim dergilerde buna yönelikti.O dergilere ait aklimda kalan tek kayda deger sey son sayfalardaki albüm kritikleriydi.Bir kez bile kötü bir sey yazdiklarini hatirlamiyorum.Sanki her grup harika, her yeni albüm mükemmel ve biz yeni cikan her seyi almaliydik.Bu yüzden bir ton tek dinlemelik kasetim olmustu.O günler geride kaldi, ama o zamanlar yasadigim enayilik duygusu hala icimde yadigar.Bunu biliyorum,cünkü bu aralar yine ayni seyleri hissediyorum.Bana göre; Avusturyada 4€ altinda iyi sarap bulmak zor. Eger fiyati 4€´nun altinda ve sisenin arkasinda bir ton aciklama varsa, (sizin icin en güzel üzümleri kendi ellerimizle tek tek sectik..gibi) raftan aldiginiz o siseyi yerine birakmaniz dogru olur.Buna rahmen gecen hafta bok varmis gibi 2,60€ ya bir Italyan Pinot Grigio sarabi aldim.Tadi berbatti, ama yinede sonuna kadar ictim.Sonuna kadar icmek zorundaydim, cünkü bir memur cocugu olarak bizim evde hic bir zaman hic bir sey ziyan edilmedi.

Not: Soldaki kötü , sagdaki iyi olan 


Anomali

Herhalde makul insanla ile anormal insan arasindaki en önemli fark: Birinin ister isine gelsin ister gelmesin her zaman gercegin, digerinin ise öncelikle ve hep kendine cazip gelenin pesinde kosmasidir. Cevreleri cocukluklarindan beri benzer düsüncelere sahip kisiler ile dolu olanlar farkli düsüncelere ancak kendilerini zora sokmadigi müddetce tahammül gösterebilirler.Bugün devletin yönetim kadrolarindaki en önemli görevlere sahip yöneticiler yetistirilme tarzlarinda ki carpikliklardan dolayi hayal dünyasinda yasadiklarinin farkinda degiller.Cevrelerini saran saksakcilarin gaziyla da bunu görmeleri imkansiz.Türkiyede devletin uygar dünyanin aksine insan gibi oldugunu unutmamak gerekir.Bu yüzden devleti partilerine baglama zorunlulugunu hissedenlerin, kendilerine yapilan elestirileri (kürtaj konusunda dahi) dogrudan gögüsleyip karsilik vermek yerine, devlet organi yardimiyla savusturmaya calismasi namussuzca olsada olagandir.

Yaslanmak

Yaslanma hayatini bir yerde  zamansiz hale getirmis insanlar icin daha kolay kabullenilebilir.Bence kafasi calisan insanlar icin hayat ancak dogru ugraslar  altinda bikip usanmadan calisarak zamansiz bir hal alabilir.Tabi firsatini buldugunda eglenmek ve hangi tabakadan olursa olsun dostlar edinip onlardan  bir cevre yaratmakta önemli.Belki bu sekilde bir ömür en az hasarla gecer ya da elimizde olmayan sebepler yüzünden kapildigimiz üzüntü firtinalarinin bizi sürükledigi felaket cukurlarinin (yaslandikca büyüyen) icinde harcanir gideriz.

No Code


Anadili ingilizce olmayan birisi bu dili konusurken , eger ´something like that´ , ´because of this´, ´yeahh´ ya da ´ay dont nov´ ve ´ay dont ker´ i arka arkaya  söylerse bende aniden oradan uzaklasma hissi dogar . Ayni his Zeitgeist i ya da her hangi sistem elestirisi odakli bir belgeseli izleyipde olayi cözdügünü inanan ve hevesle bir seyler anlatmaya calisan arkadaslarin cevresindeykende ortaya cikar.Ve ne zaman bir yazida vengeance , wallhalla, valkry , warriors , kingdom,dragons ya da thundercat gibi kelimelerden birini görsem o anda o yaziyi okumayi bir kenara birakip fatmagülün sucunu izlemeye baslarim. Cünkü biliyorumki kesin törenli, ayinli, pelerinli ,orta dünyali , belki tapinak sövalyeli bir seylerden bahsedilecek ve ben Karabüklü oldugum icin yine hic bir sey anlamiyacagim.

Kral Zaptiye

Bence Türk polisi Hakan Süküre benziyor.Biraz morale ihtiyaci var.Cünkü ancak o zaman inandigi gercekler dogrultusunda basta imkansiz gibi görünen olaylari aydinliga kavusturabiliyor.

Mesela polisin Ankarada ki ölü bir kediyi süpheli bulup arastirmasiyla, Hakan´in Leeds e attigi gol benzer özellikler tasiyor. Ya da yine Hakan´in Bolognaya attigi gol ile Hanefi Avci´nin Devrimci olmasi , bizlere istenirse imkasizin sadece adidas reklamlarinda basarilmadigini gösteriyor.

Bununla birlikte Hakan´in 2002 Dünya Kupasinda ki felaket performansi ile polisin senelerce daha özerk bir üniversite icin gösteri yapan ögrencilere ya da emeginin karsiligini biraz daha fazla alabilmek icin greve cikan iscilere ,memurlara tazyikli su yerine sadece normal su sikmasini hatirlamak istemiyoruz.

Nasil futbolu biraktiktan sonra milletvekili olan Hakan hepimizi sevince bogduysa ; bugün artik güvenligimizden sorumlu rambo ruhlu , biber gazli , coplu (daha uzun ,daha kalin ) insanlarin „karisik“ olaylara müdale ederken gösterdikleri cengervari davranislarda Türk Milletinin gögsünü kabartiyor.

Günesin Etrafinda

Cok önceleri yaptiklari bilimsel arastirmalar sonucu dünyanin yuvarlak oldugunu öne süren bilim insanlarina deli gözüyle bakildi.Onlari deli olmakla suclayanlar dünyanin merkezinde oldugumuza inaniyorlardi.Cünkü tanri bizi yaratmisti ve haliyle her seyin ekseni biz olmaliydik.Yüzyillar sonra,dünyanin yuvarlak oldugu,günesin etrafinda döndügü ve daha binlerce galaksinin bulundugunun artik reddedilmez bir gercek olarak ispatlanmasina ragmen , hala evrenin merkezinde olduklarini ve her seyin etraflarinda döndügünü düsünen insanlar var.Bunlar cahil hayalperestler degil,hirsli ne yaptiklarini bilen,oyunu kuralina göre oynadiklarini düsünen iktidar sahibi insanlar.Dünya üzerinde agirlik etkisi olan insanlar ve bu agirliklarini insanlari cehalet icinde tutmak icin kullaniyorlar.21 yüzyilda oldugumuzu farketmemiz gerek,gücsüzleri,aciz insanlari manipüle etmeyi, ömrünü adamis olanlari tanimaliyiz.Kendi kendimizin efendisi olmak icin ne gerekiyorsa onu yapmaliyiz.

Kültür Evet,Peki Ya Uygarlık*

Kavram kargaşaları,toplumların konumunu en iyi yansıtan aynalardan biridir.Çünkü kavramların rastgele,kimi zaman orada kullanılması şık ya da uygun kaçacağı için,hangi anlama geldikleri doğru dürüst düşünülmeden kullanılması bütün bir toplumun kafa karışıklığının en yanılmaz göstergesidir.

Bilindiği gibi ne zaman başımız sıkışsa kültürümüze atıfta bulunuruz.Ne zaman ,özellikle başka çevreler ve ortamlar karşısında yeterince çağcıl olmadığımızdan kendimizi biraz mahçup hissetsek , hemen köklü kültürümüzün torbasını ortaya dökmeye kalkışırız.

Geçmişi çok eskilere uzanan bir kültürümüzün bulunduğu elbette doğru.Bu niteliğiyle , kültürümüzün kökleşmiş olduğuda tartışma götürmez.Peki ama kültür , tek başına yeterlimidir bir yerlere , daha açık deyişle çağcıllık çizgisine varabilmemiz için.

Elbette hayır.Çünkü dünyada zaten kültürsüz toplum yoktur.Her toplum belli bir geçmişi ve bu geçmiş boyunca -şu ya da bu yönde- üretip eyledikleri bulunduğuna göre ,her toplumun kendine göre bir kültürü vardır.Bu bağlamda kültürler arasında örneğin yaş,çeşitli uygulamalar,inançlar ve davranış biçimleri bakımından bazı ayrımlar elbette yapılabilir.Ama genelde kültürsüzlük söz konusunu olmıyacağına göre, kültürlü olmak , tek başına ne bir anahtar, ne de bir çağcıllık belirtisidir.

O halde nedir çağcıllığın göstergesi ve ölçütü ?
Bir kültür ortamının ne ölçüde uygar kullanılabildiği.

Bu açıdan -aralarındaki bağın yoğunluğuna karşın- kültür ve uygarlık kavramları arasında asla gözden kaçırılmaması gereken bir ayrım var.Çünkü uygarlık , bir kültür ortamının vardığı -ya da varamadığı ! - belli bir aşamayı dile getirir.Bu aşama , yani uygarlık , günümüzde " bir toplumun kültürel yaşamında ve belli bir zaman diliminde , bilim ve teknikte belli bir aşamaya varılmış , her alandas kurumlaşmaya gidilmiş,politik yaşamda demokrosi ilkesinin benimsenmiş,temel hakların ve özgürlüklerin sağlam güvenceler altına alınmış olması"

Ve yine günümüzde toplumlar ve devletler , uluslarası alanda ve kuruluşlarda kültürlerinin eskiliğine değil,ama yukarıdaki anlamda ne ölçüde uygarlaşabildiklerine bakılarak değerlendirilir.

Ahmet Cemal
Şeref Bey Artık Burada Yaşamıyor (s132-133)

Mutsuzlugun Zirvesinde Olmak


Mutsuzlugun zirvesinde olmak ancak dip köse temizlik yapmakla gecistirilir.Insan mutsuzlugunun zirvesindeyken siginacak bir omuz arar , ama birden karşına vileda,domestos,cif ve sarı bezler cikar.Onlar bulunduklari yerden `Biz buradayız peki ya sen neredesin` derler . Dayanamazsiniz , kaptigin gibi viledanin sopasini bir hirsla yerleri cift su paspaslamaya baslarsin.