Punkt


Bloglar arasında dolaşmayı seviyorum.Özellikle izledikleri filmleri,okudukları kitapları ve dinledikleri yeni müzikleri uzun uzun anlatan kişilerin bloglarını.İnsan fikir sahibi oluyor.Ben de öyle bir şey yapmak isterdim diyemem,çünkü izlediğim pek de fazla yeni film yok,okuduklarımı buraya yazmaya üşeniyorum ve yeni dinleyip de beğendiğim müzikleri ise zaten goodmusicbox da paylaşıyorum.

Okuduğu kitaplardan bahsedenlerini bloglarında gezinirken çoğu zaman garip bir ikilem yaşıyorum.Yeni yazarlar keşfetmek tabiki iyi.Ama zaten satın alma listemde bekleyen 200 e yakın eser varken,keza yine odamın raflarında duran,ve benim ara ara okumaya fırsat bulduğum bir ton kitap dururken,bu öğrendiğim yeni yazarların eserleri okuma yükümü artıyor.Gerçi keşke her yük böyle olsa diyorum ama, benim gerçekten meşgul olmam gereken alan içi okumalar da pek ertelemeye gelmiyor.

Alan için okumaları romanlar gibi de yapamıyorsunuz.Okuduklarınızı anlamanız gerek,onları sindirmelisiniz ki, başka zaman konunuzla ilgili bir başka kitap okurken arada bağlantı kurabilesiniz,ya da yine alanınızla ilgili bir konferansı veya sunumu dinlerken onu kopmadan takip edebilesiniz.

Bundan 3 sene önce okuduğum C.P.Snow'un İki Kültür isimli kitabı aklıma geliyor.Snow sosyal bilimciler,doğa bilimcileri arasında ki iletişim kopukluğu üzerinde duruyor ve bu iki dalın bilim insanlarının bir ortak paydada kesişmesi konusunda bir tartışma başlatmaya çalışıyordu.Snow'un kitabı yayınlanalı 50 yıl oldu ama ne bu aradaki uçurumu değiştirecek reformlar eğitim sisteminde yapıldı ne de bu konuyu daha derinlemesine inceleyen ve çözüm önerileri üzerinde duran araştırmalar.

Olayı kendi açımdan baktığımda gerçekten zor bir durumla karşı karşıya olduğumuzu görüyorum.Bir üniversiteli olarak öncelikle mesleğinizi iyi öğrenmememiz gerektiği kuşku götürmez,bu yüzden alanımızla ilgili süreli,süresiz yayınları takip etmek mecburiyetindesiniz.Bunun dışında kalan vaktimizde de ilgi alanlarına göre okumalar yapmak yararımıza olsa da, yoğun ders programları altında ezilen öğrenciler için zaten mesleki yayınları takip etmek yeterince eziyetli bir işken , bunun dışında okumalar yapmak çoğu zaman angarya olarak algılanıyor.

Çözümsüz bir durummuş gibi gözüküyor.Oysa öyle değil.Okumak için zaman yaratmak istiyorsak, her gün göze çarpmayan ya da ziyan edilen zaman parçacıklarını peşine düşüp onları bir zaman örgüsü biçiminde okuma eyleminin buyruğuna vermeliyiz.

Ancak bu şekilde "uygar insan" olma yolunda ilerleyebiliriz.Çünkü uygar insan yaşamın kendisini ilgilendiren,daha da önemlisi ilgilendirmesi gereken bütün alanlarda fikir sahibi olmayı kendine hak gören insandır.Yaşamımıza ancak böyle sahip çıkabiliriz,aksi takdirde kendini yaşam boyunca bir akışa bırakanlardan birisi olmamız kaçınılmazdır.Bu ikincisine kendine kaptıranlar hiç bir zaman özgür de olamaz.Çünkü özgürlük kafamızın içinde içeriği ve sınırları iyi belirlenmemiş , bulanık bir kavram niteliğiyle kaldığı sürece,sahip olmak istediğiniz özgürlüklere ilişkin bütün dış engeller kalksa bile özgür olamayız.İnsan ancak iç dünyasında düşünce temelinde geliştirebildiği ve onu bilince dönüştürebildiği takdirde dış dünyada özgür olabilir.

Şu açık ki geleceği yönlendirilebilecek tek kesim,ancak gençliğin bilmeyi kendine sorun edinmiş kesimidir,çünkü bunun dışında kalan kesim "diploma" adı altında resmi belgeleri ne kadar gösterişli olursa olsun,ancak zaten var olan ve hiç bir şeyi değiştirmeyen,değiştirmeye de pek niyetli olmayan sürüden biri olmaya adaydır.

Bizim ülkemizin kimlere ihtiyacı olduğu ortadadır.

Romantic Truck

Lise yıllarımdan beri yalnız yaşamayı hayal ettim.Kendim için küçük odalar tasarladım.O küçük odaların içlerini kitaplar,plaklar ve eski mobilyalarla doldurdum.Kiralarını ödemek için küçük işlerde çalışmayı düşledim-2 yıl önce bu hayalimin bir kısmı gerçekleşti.

Şu an balkonda dikilmiş sigara içiyorum.Hava kapalı,yağmurlu.Bir kaç gündür küçük Londra gibiyiz.İşim bittiğinde odama dönüp kocaman minderim üzerine oturup,pikaba yerleştirdiğim bir
Debussy plağını dinlemek isterdim ama,bunun yerine bir kaç gün sonraki sınavım için çalışmaya dönmek zorundayım.Tıpkı bundan 3 saat önce yaptığım gibi.Bu yüzden ikinci bir sigara sarıyorum kendime ve masamın başına dönmeyi 5 dk kadar daha erteliyorum.




Arbeitstisch



















Bazen kendimi sözde 24 saat bana yetmiyor diye kandırıyorum.Oysa bir gün 100 saat olsa,eminim ben yine önceki verimsizliğinden farklı bir şey yaşamam.