Her bireyin belirli özellklerinin olduğu iyi veya kötü , zeki veya aptal , enerjik veya uyuşuk olduğu yönünde yerleşmiş yalnış bir inanç vardır.Gerçek böyle değildir.Her fert az çok iyi,az çok zeki,az çok uyuşuktur.Yoksa falanca filancaya iyi,kötü demek doğru değildir.Bu zemide insanlar ırmaklara benzer.Su her yerde birdir ama özellikleri aktığı yere ve zamana göre değişir.Bazen genişler bazen daralır.Bazen berrak , bazen bulanık akar.Bazen ılık bazen soğuktur.Her insan üzerinde insanlara özgü bütün niteliklerin tohumlarını taşır.Bazen bu tohumlardan falan filan tutar,açılır serpilir ve diğer bir kısmı olduğu yerde örtülü kalır.

Diriliş
Tolstoy

2

Psikiyatri servisinin karşısında ki parkta oturuyorum.Arkamda göğüs hastalıkları binası uzanıyor.Onu bekliyorum.Viziteden çıkmasına henüz bir yarım saat var.Ben ise 2 saattir buradayım.

Buraya ilk geldiğimde , önce İç Hastalıkları ve Merkez Labarutuvarın olduğu binaya girmiştim.Polikinliklerin önünden geçerken boş oturma koltuklarına göz atıp, dermatoloji kliniğinin bekleme odasında kendime bir yer bulmuştum.Belki bir yarım saat sonra buradan kalkıp göz hastalıklarının dışındaki taburelere yasladım sırtımı. Tekrar dışarı çıkmadan önce ise alt kata , tahlil yaptırmak için bekleyenlerin yanına indim bir süreliğine.

Eski bir alışkanlık bu bende . Paşa da yaşarken de gelirdim buraya.İnsanları, yardıma ihtiyacı olan insanları seyrederdim saatlerce. Başlarda hepsinin çok masum olduklarını düşünürdüm,sonraları ise bunun mümkün olamayacağını aklıma kazıdım.Kendimce insanımızın kodlarını çözmeye koyulduğum anlar oldu.Öyle geçici bir şeyde değildi . Başarabileceğimi inanıyordum.İsmail Cem'den , Doğan Avcıoğlun'dan heves aldım.Alev Alatlı'nın işaretiyle Cemil Meriç'i ciddiyetle okudum ve yazdıklarının "boş" olduğuna karar verdim.

Sonunda yine kendi başıma kaldığım bir anda devlet hastanelerinin bahçesinde , bekleme salonlarında ya da hasta odalarında ilk dikkatimi çeken şeyin ne olduğunu fark ettim . “Yokluk”. Varsa yoksa "yokluk" göze çarpıyordu oralarda.

O yokluk insanları uçuruma sürüklüyor, tabiatlarında ki zehiri ortaya kolayca saçıyordu.O yokluk bir çoğunun onurunu ayaklar altına alıyor,hak etmedikleri davranışlara maruz kalmalarını neden oluyordu.O yokluk bu insanlara boş vermişliğe ve umutsuzluğa gebe ediyor , onları sisteme midesinden bağlıyordu.

Gelmesine az bir zaman var . Posta kutuma düşen mektubunu tekrar düşünüyorum.“Eve döndüğünde buluşalım “ . 5 yıl sonra ve ilk defa . Aklımda çoktan unuttuğum , ya da unuttuğumu sandığım şeyler var . Geride kaldığını düşündüğüm , ve benim için önemi yitiren,devam eden hayatımda artık bir yer işgal etmeyen şeyler . Peki burada napıyorum ben ? Geçen haftadan beri beni heyecanlandıran neydi ? O telefon konuşmaları ? "Ben de seni özledim bebeem" demeler.Boş bir heves .Buraya gelene kadar fark etmediğim boş bir heves.

Yerimden kalkıyorum ve Yusufpaşaya doğru yürümeye başlıyorum. İçimde beni kesin anlar umudu var . Bu yüzden telefonumu kapatıyorum . Laleliye varana kadar berbat bir suçluluk duygusu benliğimi sarıyor.Hislerimi hafiletmek için ara sokaklara dalıyorum.Beyazıt'a ulaşana kadar üzerime hafif bir rahatlama geliyor , ama yeterli değil . Sonra bir an aklıma bana şimdiye kadar “sen adam olmayacaksın” diyenlerin boğazını sıkabileceğim fikri geliyor. O nasıl bir ferahlıktır öyle . Hemen Sultanahmette ki bir çay ocağına oturuyorum ve not defterimi çıkarıp bir liste yapmaya başlıyorum . Başlık "götoşlar" ...

Temmuz 2010
İstanbul

Der Schwarze Obelisk*

Neyin doğru neyin yanlış olduğunu sadece tanrı bilebilir. Ama oda tanrı ise zaten yanlış doğru diye bir şey yok demektir. Tanrı her şeydir ve her şeyde tanrıdır. Onun dışında olabilecek bir şey var olabilmiş olsa idi,ancak bu yanlış olabilirdi. Fakat tanrının dışında ya da karşısında bir şey var olabiliyorsa,o zaman tanrıda sınırları belirtilmiş bir tanrı olurdu.Sınırlandırılmış bir tanrı ise artık bir tanrı değildir.Öyleyse ya her şey doğrudur ya da tanrı yoktur.

Remarque

Okuma Üzerine


"Okunacak ne kadar çok şey var."

Herhalde bu sözleri zaman zaman okuma eylemini hayatının ayrılmaz bir parçası haline getirenler kendilerine tekrarlar.

Okul zamanı ders yoğunluğunu bahane ederek çoğu zaman ertelediğim Türkçe

okumalara, geç de olsa tatilimin başlamasıyla tekrar geri döndüm.Belli bir hedefi olmadan ve önceliği en çok merak ettiklerime vererek başlayan bu süreç , eve gelişimin 2.haftasıyla birlikte daha önce sipariş ettiğim kitapların bitmesiyle yine bilindik bir çıkmaza girdi.

Bundan sonraki soru, acaba bir önceki okuduğum kitaplardan öğrendiğim ve merak ettiğim yazarların kitaplarıyla mı devam edeceğim? Yoksa sırayı bu sefer tamamıyla kütüphanemde bekleyen sayıları artık 50 leri bulan daha önce bir hevesle alıp sonra sıra gelmediği, için okunmadan kalan kitaplara mı vereceğim?

Ve ya ; yukarıda yazdıklarımı bir kenara bırakıp-süper olan almancamın sadece iyi düzeye inmemesi için !!! almanca roman okumaya mı geri mi döneyim?


gut besser Gösser

Böyle durumlarda şimdiye değin ben üçünü de yaptım. Hem yeni kitaplar aldım, hem kütüphanemde bekleyenlerin bir kısmını devirdim, hem de araya bir kaç almanca roman sıkıştırdım.

Peki, sonuç ne oldu?

Hiç bir zaman tam olarak bitmeyecek tatminsiz bir ruh halinin elde edilmesinden fazlası değil.


Sanırım okuma eylemini heyecanlı ve sonsuz kılanda bu işte.



3

Kendi kendime planlar yapıyorum.Farkettim ki, ne kadar çok planım varsa o kadar çok boş oturuyorum.Boş oturduğum zamanlar da ise yeni planlar yapıyorum.Planlarım birikiyor. Ama icraat çok yavaş.(oysa ; "alles ist Vormachen" ) Bir bakıma Türkiye gibi aslında. Nasıl orada yıkama yağlama olmadan her şey çok yavaş ilerliyorsa , ohne ordentlichen Geschlechtsverkehr lauft alles bei mir auch langsam.