Bölüm-5

Konuşmaya başlayalı 1,kızların pipisinin olmadığını fark edeli sadece 3 sene olmuştu. Henüz 5 yaşındaydı,ve İsviçre diyemiyordu,ama bir oturuşta bir büyüğü bitirebiliyordu.

Mutfakta oturmuş,son bir saattir kendi için hazırladığı rakı masasında piizleniyordu.Bardağında son bir yudumluk rakı kalmıştı.Onu içti,bardağını sertçe masanın üstüne vurdu.”Bu yedinciydi a.k” dedi.

İçmesi boşuna değildi.Çünkü,1 saat önce yaşadıklarını bir türlü aklından çıkaramıyordu.Tekrar hatırlamak istemediği şeyler bozuk plak gibi kafasının içinde dönüp duruyordu.Olaylar karşısında şaşkına dönmüştü,direnme gücünü kaybettiğini hissetmişti,dünyayı kaderine terk edip kendi içine kapanmış son dönem Osmanlısının
100 yıl sonra bugün,bu masada daha iyi anlayabildiğini düşündü.Sekizinci kadehi doldururken burada niye oturduğu gözündü tekrar canlanıverdi.

Bu öğleden sonra,birkaç hafta önce siparişini verdiği Dostoyevski kitaplarının kargodan gelmesine çok sevinmişti.Paketi eline alıp bir hışımla odasına koşmuş,kapıyı kapatıp ,yırtarcasına açmıştı.Kitapları eline almış tek tek kapaklarına bakmış,hafifçe onları koklamış.Kağıt kokusuyla ciğerlerini doldurmuştu.Çok geçmeden okumaya başlamalıyım diye düşündü,ve “Budala” dan başladı.Önceleri sayfaları büyük bir heyecanla geçmiş fakat zamanla yavaşlamaya başlamıştı.Çeviriyle ilgili sorunları daha ilk sayfalarda hissetse de bunun üzerinde pek fazla durmamış ama ilerleyen sayfalarda daha göze batan hatalarla karşılaştıkça bu hoşnutsuzluğu bir kırgınlığa dönüşmeye başlamıştı.Bir yerlerde durmak gerektiğini zorlada olsa kabul etmiş ama bu arada kitabın neredeyse yarısına gelmişti.Aklına çevirene bir mektup yazmak gerektiği geldi.Kısaca,bir daha böyle hatalar yapmaması konusunda onu uyaracak aksi halde bu işlerin ona göre olmadığını ve bırakması gerektiğini nazikçe ona tavsiye edecekti.

Çalışma masasının çekmecesini açıp beyaz bir dosya aldı,kalemliğinden kurşun kalemine ve silgisine uzandı.Yazmadan önce kaleminin ucunu kontrol etti,sivri olduğunu görünce yazmaya başladı.Mektubun ortalarına doğru kapısının tıklandığı duydu.Annesi gelmişti , babasının onu çağırdığını söylüyordu.İşinin bitirir bitmez geleceğini belirtti ve kaldığı yerden mektubunu yazmaya devam etti.Çok sürmeden yazdıklarını tamamladı.Çalışma masasının yanındaki dolaptan bir zarf ve bir de pul aldı.Mektubun üzerine adresini ve gönderileceği yeri yazdı.Pulu yapıştırdı.Yarın postaneye gider yollarım diye düşündü.Bir an aklına mektup göndermenin bedava olmadığı geldi.Pantolonun ceplerini karıştırdı,boştu.Diğer pantolon ceplerine de baktı,onlarda bir şey yoktu.O an büyük bir ızdırapla hatırladı ki haftalığının hepsini dün çokokremin yemeğe harcamıştı.Daha haftanın ortasındaydı ve Pazar gününe 4 gün vardı.Ama bu mektubu acilen göndermeliydi.Babasının haftalık konusundaki kesin tavrını biliyordu.Annesinin babasının sözünden çıkmadığını ve çokokrem yemenin çok zevkli bir şey olduğunun da farkındaydı.

Annesi ona tekrar seslendiğinde,babasının az önce onu çağırdığı aklına geldi.İsteksizce salona gitti.Babası televizyon izliyordu.Annesi ise bir köşede oturmuş fasulye ayıklıyordu.Babasının yanına gittiğinde,geciktiği için üzgün olduğunu önemli bir proje üzerinde çalıştığı için geç kaldığını belirtti.Babası televizyon dan gözünü ayırmadan onu dinliyordu. Bir süre böyle devam etti.Sonra babası televizyonun sesini kızdı,ona doğru döndü.”2 gün önce doğum günündü,kusura bakma herkes unuttu ama yinede nice yaşlara,ben sana küçük bir hediye aldım,annen de senin için bu akşam yeşil fasulye yapıyor ” dedi.Şaşkındı.Ailesinin doğum gününü unutması umurumda bile değildi.Alışmıştı onlara çoktandır.Asıl kendisinin nasıl doğum gününü unuttuğunu aklına erdiremiyordu. "İş yoğunluğu" bahanesine sığınacak değildi bu korkaklığı yapamazdı."Kendimle sonra hesaplaşıcağım" diye içinde geçirdi ve hemen sonra “acaba bu hediye paraya çevirebilecek bir şey mi ?”,diye düşündü.

Babası yanıbaşında tuttuğu torbadan küçük bir kutu çıkardı.Üzerinde İş Bankası yazan kutuyu oğluna uzattı.Oğlu kutuyu aldı,acele etmediğini göstermeye çalışarak açtı.Kutunun içinden bir kumbara çıktı.Kumbarayı elinde anlamsızca çevirmeye başladı.Bu sırada babasında şu sözleri işitti.”Artık trilyonlarla oynamaya alışmalısın” Babasına yüzüne avil avil baktı. ”Şimdiden mi ” diye sordu.Babası kısaca “evet” dedi ve az önce kıstığı televizyonun sesini tekrar açıp izlemeye koyuldu.

Elinde hala kumbarayı tutuyordu ve onu istemsizce çevirmeye devam ediyordu.Çok geçmeden içinde acaba para varmı diye sallamak geçti aklından.Salladı,içerden hiçbir madeni ses gelmedi.Belki de kağıt para vardır diye bir hevesle babasına sordu.Babası önce duymamazlıktan geldi.Sorusunu bu kez en yalaka ses tonuyla tekrarladığında,babası ona ”haftalığını biriktirmen için bu kumbarayı aldım ya sana ”dedi.

Ne diyeceğini bilmeden bir süre orada bekledi,sonra kalktı ve odasına geri döndü.Öfkeliydi ve bunu kontrol etmeye çalışıyordu.Kendisine sakin olması için telkinlerde bulunuyor,ama başarılı olamıyordu.İçinde artan bir sıkıntı vardı ve bu taşacak bir yer arıyordu kendine.Bir an aklına müzik dinlemek geldi.Müziğin sinirlerini yatıştırıcı etkisinden bahseden bir makaleyi seneler önce gazetede okuduğunu hatırlıyordu.Çalışma masasının üst rafında bulunan teybi açmak için aceleyle sandalyesine çıktı.Oradan da masanın üzerine şıçradı ve tam bu sırada az önce yazdığı mektubun yanında duran kaleme basıp,ne olduğunu anlamadan kafa üstü yere düştü."Ah ananı s..kiiiim " diyordu kafasını oğuştururken.Ayağa kalktı,masanın üzerine bir göz attı,kalemi ve mektubu gördü ve oradan hızlıca mutfağa koştu.

Hiç yorum yok: